Osküdar’daki Özbekler Dergahının son şeyh! Istanbul’un İngiliz isgâlinden kurtardım, sırasında büyük kahramanlık ve fedâkarlıklar göstermiştir. 1883 (H.1301) senesinde doğdu, 1936 (H.1355) senesinde vefât etti.
İstiklâl Harb! sırasında, İstanbul ile Anadolu arasındaki gizli haberleşmenin merkezi veistanbul’dan Anadolu’ya gitmek üzere hareket edenlerin üssü olarak kullanılan Özbekler Dergâhının şeyh! Atâ Efendi bu sırada büyük fedâkârlık ve kahramanlıklar gösterdi. Istanbul’un İngilizler ve İtalyanlar tarafından isgâ1 edildiği kara günlerde vatanı kurtarabilme çârelerini arastırdı.
İngiliz isgâline, ilk karşı koyma hareketi olarak “Karakol Cemiyeti’ni kuranlar arasında yeraldı. Temsil ettiği dini ve mânevi kıymetleri, vatanın selâmet ve kurtuluşuna vakfetti.
Kendisi gibi olan tasavvuf ehli ve âlim kimselede elele vererek en gözü pek gençlerin gösteremediği cesâreti ortaya koydu, kapı kapı dolaşarak, birçoklarının ağızlarının açılmadığı o günlerde insanlara ümit telkin etti, başına sarındığı yeşil destân, sarığı ve üzerindeki siyah cübbeli ile işgâ1 kuvvetlerinin dikkatini çekmeden çalışmalannı sürdürdü.
İşgâ1 kuvvetlerinin evlerin haremine bile soktuğu yerli-yabancı câsâslar, ilk zamanlar tekke, mescid ve câmilerden ve dini şahsiyetlerimizden şüphe etmiyorlar, Türk’ün bu ınânevi öncülerini yakından tammıyorlardı. Başı sarıklı, clestârlı, üzeri cübbeli olan bu vatanperver insanlardan olan Atâ Efendi, düşmanlann bu gafletlerinden istifâcle etmesini bildi. Evlerde, câmi ve mescidlerde insanlara cesâret veren ve onların işgâ1 kuvvetlerine karşı direnmelerini teşvik eden konuşmalar yaptı. Mahallelerde tesiri büyük olan câmi imâmlannı safina alarak onları silâh ve cephânelerin naklinde vazifelendirdi.
Gündüzleri insanlara naslhatlanyle ümid telkin eden Atâ Efendi, gece olunca sllâhlanıyoı-, Nakkaş Karakolundan &bekler Dergâhına kadar olan yolları tutturuyordu. Silâh ve cephâneler, taşınıyor, oradan da Karakol Cemiyetinin fedâlleri eliyle Büyük Çamlıca’nın arkasından dolandınlarak Lıbâdi’deki göz doktoru Esad Paşanın çiftliğine aktarılmak üzere Kısıklı imâmı 111(ıri Hocanın Lıbâclle’deki evinin yanındaki mahzende saklatıyordu. Münâsip zamanlarda tomruk taşıyan arabalann alt bölümüne yerleştirerek Aleındağı’nda gizli karargâh kuran milli kuvvetlere ulaştırılmasını sağlıyordu. Özbekler Dergâhında gizli bir hastâne bile kurmuştu. Düşman işgâli altındaki cephâne depolarını basarken yaralanan mücâhidler burada yatınlıyor, gizlice gelen hamiyetli ve yarckınsever doktorlar tarafından tedâvl görüyordu.
Atâ Efendinin asil feclâkârlığı, Anadolu’ya geçecek kimseler! dergâhında barındırmasydı. Birçok ıneşhâr isim onun dergâhında ıniskir olmuşlar, daha sonra da ınüsâıt vakitlerde Ankara yolunu tutınuşlardı.Atâ Efendi, Osküdar’ın çarşı ve kahvelerini dolaşır, tesbit edilmiş parola ıle Anadolu’ya gidecek kiınseleri bulup dergâhında toplardı. Sonra da bunları on beşer-yirmişer kişilik kâfileler hâline koyar, gerekli emniyet tedbirlerin” aldıktan sonra Çaınlıca’nın eteklerinden işgâl mıntıkası dışına çıkarırdı. Her gün Osküdâr’da dolaşırken kurduğu gizli cemiyet vâsıtasyla çeşitli haberler toplardı. Aldığı bu haberlere göre hareket eder, insanlara yol gösterirdi.
Atâ Efendinin dergâhı bir posta merkezi gibi çalışırdı. İstanbul’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan İstanbul’a en kritik haberler bu kanaldan ulaştınlyordu. Bilhassa İstanbul’dan Anadolu’ya geçmiş olan Kuvay, Milliyecilerin, İstanbul’daki Aileleriyle irtibatları en fazla bu posta vâsıtasyla temin ediliyordu. İstanburda, Anadolu’nun harekâtının adam ve silâh ihtiyâcını karşılamak üzere kurulan mahalli mukâvemet ve faâliyet merkezleri ile de temasta bulunan Atâ Efendi, onların gönderdikleri adam ve sılâhlan da kurduğu bu teşkat sâyesinde Anadolu’ya gizlice ulaştıryordu.
Atâ Efendinin talebeleri ve Özbekler Dergahıhın kahraman dervişleri Çamlıca eteklerine kadar sokulan milis kuvvetlerine yardım etmek, icâbında onları saklamak ve yaralılarına gerekli ıhtlınâmı göstermek sûretiyle de faydalı oluyordu.
1920 senesi Nisan ayının bir akşamı idi. Havada tatlı bir bahar şenliği ve serinlıği vardı. Hafif esen rüzgâr, her yana bahar kokuları yayıyordu. Özbekler Dergah, da benzeri sık sık görülen ınüstesâ gecelerinden birini daha yaşıyordu. Bütün odaları biraz sonra Anadolu yolculuğuna çıkacak ınisâfirlerle doluydu. Bu misâfirler arasında işgâ1 kuvvetleri tarafından kapattırılan son Osmanlı Mebuslar Meclisi’nin bir kısım âzâlan, üyeleri de bulunuyordu. Atâ Efendi ise dergâhın bahçesinde bâzı kimselerle oturuyordu. Çadırlaşmış ve çiçeklerle donanmış bir akasya ağacının altında, tatlı tatlı sohbet ediyordu.
Etrafını saran ve onu dinleyen yolcuları konuşmalarıyla teselli ediyor, yüreklere çöken ayrılık acılarını, gariplik duygularını unutturmaya çalışıyordu. Bu esnâda Üsküdar câmilerinde yatsı ezânı okunmaya başlamıştı. Atâ Efendi sustu, tam bu sırada Fıstıkağacı ile dergâh arasındaki yol üzerinde gözcülük yapan bir derviş soluk soluğa bahçeye girdi. Yanına sokulduğu Atâ Efendinin kulağına eğildi ve fısıldadı: ‘Aman Seyhim.Üsküdar’daki Italyan polis kumandanı, yanında birkaç İngifiz zâbit ve polisi olduğu hâlde buraya doğru geliyorlari.. Bilmem kıl.. ” Şeyh Atâ Efendi dervişin sözünü bitirmesine meydan bırakmadı. Hemen yerinden fırladı. Bahçede ve odalarda kümelenen ve dertleşen misâfirlerine koştu. Yaklaşan tehlikeyi haber verdi, alınması gerekli tedbirleri de hepsine ayrı ayrı bildirdi. İki dakika bile geçmemişti kı; bahçede sessiz bir hareket başladı. Anadolu’ya geçmek üzere orada bekleyen misâfirler kendilerine kılavuzluk eden deNişleri takib ederek dergâhtan, set başına doğru sarkan ağaçlık ve fundalıklı yamacın üzerindeki dik patikalardan akmaya başladı. Sağa sola saparak, tarlaların kenarlarındaki taşlara sokulup, gözden kayboldular.
Böylece, sayıları otuzu geçen misâfirler, tamâmiyle dağıldı, dergâh ve bahçe de her zamanki ıssız hâlini aldı. Dergâh kapısından içeri dalan işgâlci zâbitlerle berâberindekilerden bir kısmı bahçe ve mezarlığa saldırdı. Bir kısmı da açık duran kapıdan dergâhın içine daldı. Oda kapılarını tekmeleyerek açan ve içeriye dalan işgalciler, yüklük ve dolaplar, bile aradılar. Nihâyet dergâhın mescicl olarak kullanılan büyük odasına daldılar. Karşılaştıkları manzara karşısında şaşınp aptallaştılar. Çünkü Şeyh Atâ Efendi, gerisinde saf tutan deniişleri ile birlikte namaz kıllyorlardı. Aralarında yabancı kimselerin bulunmadığını gören ve biraz sonra bahçe ve mezarlıkta da kimsenin görülemediğini öğrenen işgalci zâbitleri, uğradıkları başarsızlık karşısında, hırs ve hayretlerinden dudaklannı sırdılar. Kızgınlık ve hınç ile dergâhtan uzaklaşmak zorunda kaldılar.
O gece Özbekler Dergahında atlattıklan büyük tehlike dolayısıyla sevinerek ayrılan yolcular ise, ertesi günün akşamı geç vakitte Çal köyüne ulaşıp kurtuluşa erdiler.
Onları tâkıb eden ve Nal’a kadar uğurlayan Şeyh Atâ Eendı; her biri ile ayrı ayrı kucaklaşarak vedâ etti. Misâfirler ona takdirkâr bakışlarla; “Ne mutlu sana şeyhim. Kurtuluş savaşçılarına yaptığın bu büyük hizmetler, hiç bir zaman unutulmayacak ve milleti istiklâle kavuşturacak, yıldızlar arasında Şeyh Atâ adı da clâiınâ hürmetle anılacak…” diyorlardı.
Anadolu’nun kurtuluş hareketlnde, İstanbul ile Anadolu arasında köprü vazifesi gören Özbekler Dergâhının kahraman şeyhi Atâ Efendi, kurtuluş hareketi tamamlanmadan işgâlciler tarafından tutuklandı. İngiliz İntellices (entelğans) servisi yetkilisi Harron Armstrong, Şeyh Atâ’nın tevkif edilip tutuklandığı zaman kendisiyle konuşmasından sonraki görüşleri için şu cümleler,- kullandı:
“Bizler, Türk din adamlarının bu mevzı”ılarda faâl rol oynayacaklarını aslâ tahmin etıniyorduk. Diğer araştırmalarımız, Türk muldvemet
kaynaklarının meydana çıkarılması yolunda müsbet netice vermeyince, vâki ısrarlı ihbarlan değerlendirerek, tekkeler, mescidler, câmiler gibi dini yapılar üzerinde durduk ve din adamlarını tâkıb ve kontrola başladık. Elde ettiğimiz bilgiler ve karşılaştığımız hakikatler bizleri hayrete düşürdü. Bu din adamları özellikle telkinlerle ve mâneviyâtı yükseltmekle yetinmemişleı-, fiili olarak da mukâvemet teşkilâtı içinde vazife almışlardı.Halk üzerinde nüfüzlan fevkalâde olduğundan, üzerlerine aldıkları vazifeleri başarıyla yerine getirmişlerdi.”
Istanbul’un işgâlden kurtarılması ve Kurtuluş Savaşının zaferle netkelenmesinden sonra dergâhından ayrılmayan Şeyh Atâ Efendi, sessiz kalmayı tercih etti. Tekke ve zâviyelerin kapatılmasından sonra, Şeyh Atâ Efendinin Anadolu Kurtuluş hareketinin üssü olarak kullandığı Özbekler Dergahı’da kapatıldı.
Himmet ve gayretlerini sâdece ve yalnızca vatanın kurtuluşu için sarfeden, bu uğurda insanları aydınlatan ve teşvik eden Şeyh Atâ Efendi, 1936 (H.1355) senesinde Istanbul’da vefât etti Onun tatlı hâtıralan hâlâ Dhinlerde yaşamakta, kendinden sonra gelen nesillere örnek teşkil etmektedir. Kabri Osküdar’dadır.